5 Ocak 2012 Perşembe

Nekromantik (1987)

(Filiz Et Sarayı Gururla Sunar)


Film, ayakta işeyen bir kadınla açılıyor. Sonraki sahnelerde yönetmenin işeme mevzusuna takık olduğunu göreceğiz. Sevgilisiyle beraber yola çıkan kadının kazadan sonraki plandaki görüntüsü bir gore film için iyi bir başlangıç sayılır. Aynı planda yer alan hurdaya dönmüş araçtaki her obje; (direklerden akan kan, dağılmış dikiz aynası, kan içindeki kadranlar vs) kadraja birer elmas gibi incelikle yerleştirilmiş. Nekromantik, itinalı bir başlangıç yapıyor.


Olay yerine gelen kurtarma ekibi. Aracın üzerinde "ambulance" veya onun Almancasına benzer bir şeyler yazması gerekmez miydi? Garip işler dönüyor...

-- Filmi izlerken dikkatimi çekti. şimdi söylemezsem olmaz. Aracın direklerini kesip, cesedi çıkarmaya çalışan adam jilet taşını kullanmayı bilmiyor :) --


Koleksiyondan naddie bir parça...


Elma toplama sahnesi gereksiz uzatılmış.


Hataları arayınca buluyoruz. İskelet tasviri iyi. Fakat gölde bulunan, "çürümüş" birinin kıyafetlerinin üzerinde kalması imkansız!

Söylemeden geçmek olmaz. Cannibal Holocaust filminde eleştirdiğimiz hayvan öldürme sahneleri bu filmde de var. Filmde bir tavşan öldürülüyor, derisi yüzülüp, organları çıkarılıyor. Elbette bir gore-flick'te bu tip sahnelerin olması normal. Fakat bir canlının öldürülüp, kameraya alınması bana doğru gelmiyor. Fakat Cannibal Holocaust ile ayrıldığı bir nokta var bu sahnenin. Sahne, filmdeki karakterin 'fobi'sini nasıl aştığına dair açıklayacı bir öğe. Yine de genel öykü kronolojisini baz alırsak; bu bölümün gerekliliğini; ancak filmin gore görselliğini güçlendirmekle bağdaştırabiliyorum. 

Bu tavşan öldürme sahnesine gelene kadar yaşanan zincirleme kurguya dikkat. 

-Küvet sahnesi ve oraya gelen Tv sesi
-Kameranın süzülerek yan odaya geçmesi
-Araknofobi mevzusuyla karakterin kendi geçmişine dönmesi

Bu bölümdeki kurgu ve kamera hareketlerini görmezden gelecek değilim.


Filmin gerçekçiliği körükleyen 8 mm el kamerasıyla çekildiğini de belirtmekte fayda var. 


Aralarına katılan çürümüş ceset ile iki nekrofil sevgilinin mutluluğu iyice perçinleniyor. Göz yaşartan bir mutluluk tablosu. Bıraksalar sevinçten ağlarım :)


Bu boruyu neden mi kesiyorlar. Anlatsam inanmazsınız :)


Nekromantik'teki 3,5-4 dakikalık iskeletli threesome sahnesinin sonlarından bir görüntü: Dudaklara şehvetli bir öpücük. Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap!

Yukarıdaki mutluluk tablosunda da yeralan, filmin başından beri gördüğümüz Robert rolündeki sarışın adamın; filmin hikayesinden, yönetimine, plastik efektlerinden, müziğine kadar her şeyinde emeği olan Bernd Daktari Lorenz olduğunu belirtelim. 


Gerçek hayvan öldürmediklerinde sonuç işte böyle oluyor. Peluş kedi!


Fantom Kiler serisinin esin kaynaklarından biri Nekromantik olabilir.


Plastik makyaj bazen bekleneni veremese de; film, gore atmosferini her daim sıcak tutuyor. Kürekle kafa uçurma sahnesinden bir screenshot.

Nekromantik; nekrofili, gore, korku, erotizm, aşk gibi birbirinden sert ya da yumuşak sınırlarla ayrılmış birkaç türü aynı tepsinin içinde yoğurmaya çalışıyor. Bu bağlamda yaptığı iş son derece zor. Hem sıradışı bir gore-flick olmaya çalışıyor, hem de sapkın bir tutkuyu anlatmaya çalışıyor. Filmin Cannibal Holocaust'tan esinlendiği kesin. Sadece o değil birçok unsurdan etkilenilmiş. Filmin sonundaki orgazm sahnesi bana fena halde Cronenberg'in Crash'inde auto-orgasm sahnesini hatırlattı. Romanı J. G. Ballard'ın 70'lerde yazdığını göz önünde bulundurursak; ilham kaynaklarından biri bu bile olabilir. Bunlar aklıma gelenler. Kendisi nasıl başka filmlerden, kitaplardan delicesine etkilenmişse; kendisi de kült statüsüyle başka filmleri de etkilemiştir Nekromantik. Yazının üst kısmında söylediğim gibi Fantom Kiler bunlardan hemen aklıma geleni misal.

Filmde özenli bir sahne tasarımı var. Bazı amatör filmlerde kadraj içindeki öğelerin bu derece itina ile oluşturulması çok etkileyici. Çoğu kişinin daha adını bile ilk kez duyduğu, Doksanlar Türk Sineması'nın nadide parçalarından; Oğuzhan Tercan'ın Uzlaşma filmindeki suikast sahneleri de işte böyle oya gibi ince ince işlenmiştir.

Yönetmen; Jörg Buttgereit'in, açılara takmış durumda olduğu kesin. Filmde karakterleri aşağıdan bir up-skirter gibi gözetleyen açılar da var, üstten tanrısal bir gözle yaklaşan açılar da. Ama açı her daim var. Kodak el kamerasını yönetmen gayet aktüel bir şekilde kullanmış ve bu sayede mobilitesinden fazlasıyla faydalanmış. 

Gerilim unsurunu arttırmak ve bağımsız ruha sadık kalmak için geniş planlar kullanmak yerine bazı sahnelerde sadece el ve ayakları kadraja almış. 

Tüm bu görünmeyen (aslında dikkatli bakınca gayet de güzel görünen) detaylar; Nekromantik'in boğucu, marjinal atmosferini arttırmış ve yapılmak istenen şey son derece iyi bir şekilde yapılmış.

Not: Bu yazım uzun süredir gore-flick bekleyenlere ilaç olsun :)

Hiç yorum yok: