29 Haziran 2011 Çarşamba

Everything You Always Want To Learn About Sex* (1972)

İroninin dibi...

Woody Allen sinemasını çeşitli bölümlere ayırabiliriz:
-Ağır ironi ve alay içeren absürd komedi filmleri. (70'ler ve 80'lerin ilk dönemi)
-İlk döneme kıyasla daha derli toplu komedi dozu içeren ve sosyal mesajı veren filmleri
-Son dönemdeki piyasaya yönelik işleri. Keza bu filmlerde Allen'ın kendine özgü fırlama mizahını da görmek mümkün değildir.

Yönetmenin bu filmi; Bananas'tan sonra yavaş yavaş ortamlara alıştığının göstergesi. '72 yapımı filmde; seks hakkında merak etmediğimiz ne varsa anlatmış:) İnsanların seks konusundaki tutuculuklarıyla ve tabularıyla tatlı tatlı dalgasını geçmiş. 6 farklı konu. 5 orta metrajlı+1 kısa metrajlı film=Everything You Always Want To Learn About Sex.

Do Aphrosiacs Work?

"Orta Çağ'da bekareti korumak için ilginç yöntemler vardı" derlerdi de inanmazdım.


Kahramanımız, kemeri kıramadığı gibi bir de arasına elini sıkıştırmayı başarıyor!

Kralın soytarısı bir gün işini yaparken karşına inanılmaz bir fırsat çıkar. Kralın karısının içtiği iksirler afrodizyak etkisi gösterince, soytarı için hayatının en büyük çapkınlık fırsatı doğmuştur. Ama kemer sadece kraliçenin bekaretini korumakla kalmaz...

What is Sodomy?

İlk görüşte aşk dedikleri şey bu olmalı herhalde?!


Şehvet dolu bir aşk gecesinin sonunda yakılan orgazm sigarası...

 

Ne? Gerdanlık mı?! 


Evet gerdanlık! Ona almasın da kime alsın. Daisy, dişiliğiyle erkeğinin ilgisini çekmeyi her daim başarıyor. Jartiyer de çok yakışmış:)

2. epizotta absürd mizahın gaz pedalına fena köklüyor Woody Allen:

Dr. Ross (Gene Wilder) yoğun günlerinden birindedir. Hastalar ardı sıra gelirken, ilginç bir şey olur. Ermenistan'ın köylerinde çobanlık yapan bir adam, 'ünlü bir doktor' olduğu gerekçesiyle muayenehanesine gelir Ross'un. Derdi öyle ilaç yazıp gönderilecek gibi değildir, çok başkadır: Ermenistan'ın dağlarında, yalnız günlerinden birinde koyunu Daisy ile halvet olmuş ve bu günden sonra Daisy'iye çılgınca aşık olmuştur. Ama bir süre sonra o ihtiraslı Daisy gitmiş, yerine buz gibi bir dişi gelmiştir. Ross'tan koyunu tedavi etmesini ve tekrar onu sevmesini sağlamasını ister Milos. Fakat taa Ermenistan'dan deva bulmaya gelen Mr Milos, kurda kuzu emanet ettiğinin farkında değildir...

Why Do Some Women Have Trouble Reaching An Orgasm?

İşler gerçekten çok kötü: Fabrizio ve karısının orgazmla ilgili çok ciddi bir sorunu var. Karısı bu sorunu nedeniyle yatakta bir buzdolabından farksız!


Bazen çözüm bulmak için denediğimiz yöntemler başımıza daha çok bela açar. Cayır cayır yanan şey; bir fön makinası değil.


Fabrizio ve karısının çözümü bulduğu anlardan biri. İyi de Ayna grubunun vokalisti değil mi bu:P


Fabrizio ve sevgilisinin mutlu sonu.Bazen kadınlar "ilişkimize biraz heyecan lazım" derler. Umarım hepsi böyle bir şeyden bahsetmiyordur:) 

 Are Transvestites Homosexuals?

Kadın elbisesi giymekten bu kadar hoşlanan bir adam olabilir mi? Evet çünkü adam tam anlamıyla bir "crosdresser"

Kadın kıyafetleriyle böyle fena bir durumda olmak; bir erkek için açıklaması zor bir durum olsa gerek!

Ne yaşta olursanız olun; crossdresser olmak çoğu kez açıklanabilir bir şey değildir. Bu filmde karakterin talihsizliği maalesef onu bir ikileme sokuyor: Bunu açıklamak veya bu işten sıyrılmak. İşler hayli zor...

Are the Findings Of the Doctors & Clinics Who Do Sexual Research & Experiments Accurate? 

Piskopat bir doktorun, laboratuvarında özel deneylerle yarattığı katil bir meme şehre doğru ilerlemektedir...


Meme daha önce birçok kişiyi aynı şekilde öldürdü. Fışkırttığı sütün içinde boğarak. Offff :))

 

Allen, Amerikan filmlerindeki radikal Hristiyanlıkla tatlı tatlı dalgasını geçiyor. Evet cani bir memeyi ancak bir haçla durdurabilirsiniz.

What Happens During Ejaculation?

Mideye fettucini'nin girişi. Birazdan yukarıdaki kanaldan şarap da gelecek. Midedeki hücreler işlerini en doğru şekilde yapmanın telaşesi içinde.


Silindirler üzerinde ilerlerken, üzerine fırçalarla sıvı sürülen şeyin ne olduğunu anlamak; filmi izlemeyenler için kolay olmasa gerek...


Bu adamlar inşaatta çalışmıyor. Bir erkeğin hayatta mutlu olmasını sağlayan 4-5 şeyden biri için savaş veren hücreler. Bütün yük onların omzuna bindi. Beyin anca versin sinyali, başka bir faaliyet yok:)

 

Resimde marsa ayak basmaya hazırlanan astronotlar yok. Ulvi bir amaç için kanala doğru ilerleyenler yıllar boyu yumurtayı nasıl dölleyeceklerine dair eğitimler alan spermler. Evet işte o an geldi!


Gözlüklü bir sperm?! Ah nasıl bir adam. Sperm kılığında bile gözlüğünü çıkarmıyor:)) Evet spermlerden biri isyanlarda! Korkuyor. Bir spermin korktuğu şey ne olabilir ki?? :))

Filmin kapanış bölümü gerçekten absürd sinemanın ulaştığı doruk noktalarından biri. Bazı filmleri anlatmak asla mümkün olmuyor. "Everything You Always Want To Learn About Sex"in boşalma üzerine bir hikaye anlatan bölümü de böyle 'anlatılmaz' bir film. Woody Allen'ın dehasını somutlaştıran bu bölüm; filmin de en güzel epizotu. 

Benden bu kadar, izleyin görün :)



27 Haziran 2011 Pazartesi

PVC-1 (2007)

Abartılmış bir yapım...

İşte Poli-Vinil-Klorür'den yapılma plastik dirsek borularımız ve de içine yerleştirilmiş bomba düzeneğimiz. PVC-1 dediği tuvalette yukardan kafana lağım suyu damlatan naylon borusu ha; başka bir şey değil :))


Çerçevelerde sürekli bir; öndeki karakterin büyük görünmesi, arkadakilerin küçük görünmesi durumu var. Film boyunca buna benzer kareler görüyoruz.Yönetmende bu olay feci halde takıntıya dönüşmüş. Fakat karelerde anlamsal bir yön yok. Sinemada "karelerde anlam yaratmak " düsturuna göre en öndeki karakterin manevi veya maddi olarak güçlü bir karakter olması gerekirdi. Maalesef öndeki karakter manevi olarak en zayıf durumda olanı!


İşte bir kare daha yakaladık. Yönetmenimiz gerçekten obsesif:) Fakat bu sefer oldu: Öndeki karakter Coronel dedikleri kişi. Yani kumandan. Hal ve tavırları da frame'deki yerini doğruluyor. Şimdi oldu ama yönetmenin kareleri çözme konusunda ciddi problemi olduğu kesin.

Spiros Stathoulopoulos aslen Yunan asıllı. Küçüklüğünde ailesiyle Kolombiya'ya yerleşmiş. Sinemaya küçük yaşlarında ilgi salmış ve bir kısa film ödülü bile almış. 18 yaşına geldiğindeyse; sinema okumak için ülkesine geri dönmüş. Küçüklüğünde kazandığı Latin Amerika tecrübesi onun için büyük şans olabilir. Özellikle sinema hayatına ABD'de devam ederse...


PVC-1, 2007'de Cannes Film Festivali'nde Director's Fortnight'ta gösterildi. O dönem eleştirmenler tarafından inovatif bulundu ve beğenildi. PVC-1, maalesef tam anlamıyla; ABARTILMIŞ bir yapım...

*****

Kolombiya'nın ormanlık kesiminde küçük bir çiftliğe, silahlı bir çete tarafından baskın yapılıyor. Öncesinde hiçbir bilgi sahip olmadığımız bu adamlar kim?

Çete, çiftlikteki aileyi silah zoruyla evin bir odasında topluyor. Aileyi silahla korkutan çete; "Para nerde?" diyor. O insanlar kadar biz de şaşırıyoruz izleyici olarak "ne parası?" diye. Evet saldırganları tanımıyoruz, aileyi tanımıyoruz. Gerçekten olduğu bile belirsiz oan bir paradan söz ediliyor. Biz de saf saf izliyoruz....:)

Evin reisinin boynunu ölçüyorlar. Boynunun kalın olduğunu farkedince; boyuna takılan bomba düzeneğini adamın eşine takıyorlar. "Parayı verin!" diyorlar ve gidiyorlar. Tak boynuna bombayı bas git. Şaka mı şimdi bu?! :)

Adam, eşi ve küçük kızıyla birlikte bir yolculuğa çıkıyor. Ormanların arasından, derelerin üzerinden geçiyorlar. Seyirci olarak ilk başta, gerçekten parayı getirmeye gittiklerini sanıyoruz ve yeşilliklerin arasından ilerlediğimiz bu yolculukta biraz sıkılarak da olsa üçlüyü takip ediyoruz. Tabii bizimle birlikte yönetmen de?

Bu filmi inavotif kılan şey; senaryosu, muhteşem oyunculuğu, muhteşem kadrajları ve yahut buna benzer bir sinema olayı değil. Bu filmi sıradışı kılan; yönetmenin aktüel kamerayı omuzlayıp; filmi tek sekansta çekmesi. Bazı eleştirmenler bunu çoook yaratıcı buluyor. Evet film olarak yaratıcı ama ilk kez düşünülmüş bir şey değil: K. Otomo'nun 95 tarihli Memories'indeki 3. no'lu hikayeye; Canon Fodder'a bakalım önce:


Demek ki; çok da yeni bir fikir değilmiş, dediğim gibi. Fakat işte filmin tek numarası bu. Filmin tek kareyle kurgulanmış olması. Aslında bir numarası daha var. Filmdeki öykü gerçek bir hikayeden alınmış. Biz izleyiciler olarak "based on the true strory" durumu varsa; "ooo gerçekmiş ya!" diye salyalarımızı akıtarak izliyoruz. Bu film gerçek olsa ne olur?! "Bizim de boynumuza naylon boru geçirirlerse!" diye filmi izlerken korkudan tüm tırnaklarımız kemirelim mi? Yok böyle dünya:)

Filmin ana karakterlerinin oyunculuğunu çok kötü. Adamın ve eşinin, ağlamayı-korkmayı beceremeyen çocukların, kumandanın...Hepsi birer karikatür gibi. Bombanın yerleştirildiği maddeden bile daha plastikler. Ama buna rağmen bu karakterlerin gerçekçi olduğunu, şiddeti bizim içimize işlemelerini sağladıklarını iddia edenler var. İlginç :)

Bazı filmlerde, çok derin manası varmış gibi görünen bazı garip diyaloglar vardır. Konuşurlar da konuşurlar, Dinlersiniz dinlersiniz, hiçbir yere varamazsınız. İşte bu PVC-1'ın 2. kısmındaki diyaloglar da böyle. Tamamen kof.

Bu filmi izleyeceğime; Tarkovski'nin (sıkıcı dedikleri) Stalker'ını 4. kez izleseydim; kendim adına daha iyi bir harekette bulunmuş olurdum herhalde...

Dipnot: Arada kötü filmlerden de bahsetmek iyidir. İyi filmlerin namı yürüsün:)

İki Genç Kız (2005)

 Hayat Güzelmiş!!!

Perihan Mağden’in kitabı 2 Genç Kızın Romanı’ndan uygulanan filmde, başrolü Vildan Atasever ve Feride Çetin paylaşıyor. Bu iki karakteri oynamak için seçilecek kişileri Mağden ve Ataman, uzun bir mülakat sonucunda bulmuşlardı. Feride Çetin ve Vildan Atasever; “merhaba biz filmde oynamak için mülakata gelmiştik” diye mi gitmişlerdir acaba. Bana hiç mantıklı gelmediJ


Filmdeki ana karakterlerden Behiye’nin buhran anlarından biri.


Handan’ın -annesinin şiddetli ısrarı üzerine- kilitli kapısını açmasıyla; film oyunculuk açısından zirveye ulaşıyor. baştan sona pespaye bir oyunculuk sergileyen Hülya Avşar bile bu epizotta, Atasever ve Çetin yüksek performansından pozitif etkileniyor. Hülya Avşar’ın suratındaki şaşkınlık ve öfkenin karışımı olan bu ifade; sahnenin psikolojik tasviri için biçilmiş kaftan.


Behiye’nin evin camından baktığı bu sahne fazlasıyla tanıdık. Evin karşısında bir çelikhane var. Etrafta derin bir sis bulutu, kirlilik…Gerçekten de insanı mutsuz edecek bir görüntü. Kadrajda yerde (alakasız gibi) duran parlak kırmızı branda parçası; filmin sonunda Feride'nin ilerdeki hayatı için verilen pozitif bir işaret. Elbette frame içinde kırmızı brandanın ne kadar küçük bir yer temsil ettiğini gözönünde bulundurursak ve bunları yer silme sahneleriyle birleştirirsek; tablo aslında gayet net...

Özellikle Lola+Bilidikid ile sinemaseverlerin belleğine derinden yerleşen Kutluğ Ataman; bu, biraz da piyasa yapıtıyla yerin altından biraz olsun çıktı. Tam bir kaybedenler öyküsü anlatan film;. Bunu yaparken insandaki; ‘yalnızlık, çaresizlik ve özden doğan kötülük’ duygularından da ziyadesiyle yararlanıyor.  Anlaşılan o ki; Requiem For A Dream’den fena halde etkilenilmiş. Fakat  Aronofsky’nin başyapıtındaki karakterler bile son 20 dakikaya biraz da olsa umutla gelmişlerdi. Bundandır ki; son bölümdeki ani çöküş izleyicide ağır şok etkisi yaratmıştı.

Kutluğ Ataman’ın karakterleri gerçekten çok zayıf çıktı. Tüm figürler son çeyreğe bile gelmeden dibe vuruyorlar. Sistem içinde kaim kalabilmek için savaşırken; sürekli düşen karakterlerin izleyicide yarattığı bu umutsuzluk duygusu yoruyor. Bunu aşmak için senaryo bazı ilginç diyaloglarla harmanlanmış. Oyuncular da belli bir noktaya kadar taşıyabiliyor filmi. Ama bu sefer de Hülya Avşar faktörü çıkıyor ortaya! Berbat oyunculuğu filmin olan havasını da alıp götürüyor. Cinselliğin aşırı istismarı da (-) hanesine eklenebilecek faktörlerden biri. Filmde çok gereksiz,ve çok sert seksüel sahneler var. 

Küçük birkaç örnek:
*Feride, abisinin porno dergilerini karıştırdığında derginin birinde devasa bir penis resmi vardı. Filmi çirkinleştiren gereksiz bir sahneydi. 
*Handan'ın seks sahneleri uzun ve abartıydı. Kamera açısı da kötüydü. Buna rağmen yönetmen bu sahneyi 2-3 defa üstüste verdi. Hayır anlatıp da; anlamadığımız bir şey olsa 100 kez göstersin amenna!
*Filmdeki mastürbasyon sahneleri de cinsel sömürü örneklerine dahil edebiliriz. Mesela bakkal çırağının asansördeki mastürbasyon sahnesi filme veya topluma dair bilmediğimiz bir şey anlatıyordu da biz mi anlamadık. Takashi Miike gibi cinsellik unsurunu şok edici, şaşırtıcı bir şekilde kullansa; evet ona da amenna!
*Handan'ın 2 çocukla birlikte olduktan sonra yürüdüğü sahne bu kadar çirkin çekilebilirdi. Arkaplandan " Nazan Öncel'in Hayat Güzelmiş"i çalarken karakterin bütün atmosferi bozarcasına telefonu açıp, "he evet he hö" diye konuşması  şarkının zorla yarattığı o güzelim atmosferi rezil etti.

Ortalama bir film, izleyici olarak Kutluğ Ataman gibi birinden kesinlikle daha itinalı bir iş bekliyoruz. Bence asıl mesele bu!